top of page
Bir Rus Piyanistin Otoportresi Wolf Wondratschek

Bir Rus Piyanistin Otoportresi // Wolf Wondratschek

Stok kodu: 9786256896079

Bir Rus Piyanistin Otoportresi

Wolf Wondratschek

 

Yüzyıllardır sanatçılara, bilim insanlarına ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında birçok ülkeden sürgünlere yuva olan Viyana bu karışımın yarattığı havayla entelektüel dünyada son derece ihtişamlı bir yere sahip. Geçmişin kayıp ruhları şehrin kafelerinde çağdaş eşlikçilerine unutulmaya yüz tutan hayatlarını anlatıyor, yaşamlarının son demlerinde anılarını kayıt altına alıyor. İşte bu kafelerden birinde isimsiz bir anlatıcı, eski roman karakterlerinden biri gibi duran bir Rus piyanistle tanışıyor. Dünyaca ünlü piyanist Suvorin kitabın anlatıcısına savaşın dehşetini, nefes almakta güçlük çektiği diktatörlük rejimini, öğretmenlik yaptığı yılları, her sahne performansında neler hissettiğini ve büyük aşkı eşini aklına geldiği şekliyle sansürsüzce anlatıyor. Beat Kuşağının önemli temsilcilerinden Wolf Wondratschek, Bir Rus Piyanistin Otoportresi’nde bazı insanların güzellik, müzik ve tutkunun peşinde koşarken nelerden vazgeçtikleri, yaptıkları bu fedakârlıklara değip değmediği gibi ebedi soruları tartışıyor. Yazarın diliyse sanki kurmaca metinlerin temel standartlarına göre yazılmış bir metin değil de müzikal bir eser gibi duyuluyor.

 

Bir Rus Piyanistin Otoportresi egosuz, kurnaz, derin, komik, otantik ve son derece gizemli; hem de tüm bunları hiç zorlanmadan yapıyor. Muazzam bir alçakgönüllülük romanı kuşatıyor. Bağıran bir dünyada, usulca ve yavaşça çalınan bir şarkı.

 

                                                                                         Ethan Hawke, The New York Times Book Review

 

Wondratschek’in katmanlı anlatısı dil, sanat, politika ve tarih üzerine düşünüyor ve romanda çok fazla olay yaşanmasa da okuruna kafa yoracağı çok konu veriyor. Thomas Mann ve Elias Canetti’ye ilgi duyan okurlar bu kitabı zevkle okuyacaklar.

 

                                                                                                                                                               Kirkus

  • Wolf Wondratschek 1943’te Almanya’nın Rudolfstadt kentinde doğdu. Heidelberg, Göttingen ve Frankfurt’ta felsefe ve edebiyat eğitimi aldı. İlk kitabı Früher begann der Tag mit einer Schußwunde [Gün Kurşun Yarasıyla Başlardı] Alman edebiyat dünyasının kült eserleri arasına girdi. Eserleriyle Beat Kuşağının filizlenmesini sağladı ve Almanya’nın en başarılı çağdaş yazarlarından oldu. Sadece romanlarıyla değil öyküleri, şiir koleksiyonları, denemeleri, röportajları ve radyo oyunlarıyla da adını dünyanın dört bir yanında duyurdu. Hayatını uzun zamandır Viyana’da sürdürüyor.

  • Özgün adı: Selbstbild mit russischem Klavier

    Almanca Aslından Çeviren: Saliha Yeniyol

    Yayıma Hazırlayan: Çiğdem Şentuğ

    Kapak Tasarımı: Kolektif Tasarım

    Sayfa Düzeni: Semih Büyükkurt

    1. Baskı, Ağustos 2023, İstanbul

    ISBN: 978-625-6896-07-9

    198 s. / 2. Hamur / Ciltsiz / 13,5 x 19,5

205,00₺ Normal Fiyat
133,25₺İndirimli Fiyat
Adet

OKUMA PARÇASI


I

Bir Ölüyle Tokalaşmak


Kafede. Bütün masalar dolmuş. Bütün espriler yapılmış. Yerlisi yabancısıyla bütün gazeteler okunmuş. Garsonlar dans ediyor. Havada yanan puro kokusu. Masamda bir Rus, genç yaşından beri bilinen bir piyanist, unutulmuş bir ünlü. Durumunu kabullenmiş. Moskova, Londra, Viyana. Tüm uzaklıklar bir şiirin dizesinde özetlenmiş, tüm mekânlar bir bulmacanın içine akmış. Şuurum açıkken bunu izah etmeye çalıştım ama nafile. Neticede hatırlanan şeyler konserlerden ziyade otel odaları. Sert bir tokalaşma. Güzel kadınlar, kapıyı çalıp yanlış kapıyı çaldıkları için özür dileyen. Kilidi bozulmuş bir bavul. Eiffel kulesi sis içinde, iki gündür göz gözü görmüyor. Pek tabii biliniyordu: Sanatın elinden hiçbir şey gelmiyor, elinden bir şey gelmemesine dair de yapabileceği bir şey yok. Akıl almaz bir şey, insan nasıl böyle işe yaramaz biri olur; benim gibi bir insan, en sonunda hafızadaki boşluklardan birine sıkışır, çıplak ayak, hayalsiz. Sağ eli, bir zamanlar pençesi olan o el, sigarayla oynuyor şimdi, doktorların ona yasakladığı sigarayla. Kalbi. Yazılı olarak elinde mevcut. Öleceksiniz. Ben de bunu istiyorum ya zaten diye yanıt veriyor. Müzik yok, notalar yok. Kilisenin çan sesleri, vatanımın köylerinde çınladığı haliyle, dedelerimin, teyzelerimin ve amcalarımın köylerinde.


Yaz tatilleri, hatırlıyorum, uzunlu kısalı haftalar. Mağaralar, içine bir adım bile atmaya cesaret edemediğim. Tavuklar, ellerde can verene kadar kanı akan. Fırtınayı bekleyiş. Ateş yakmak için çalı çırpı toplamak, her ne kadar yasak olsa da; atıyla oradan geçen adam aldırmıyor, söylediği şarkıya dalıp gitmiş. Uslu durmaya gerek yoktu, gece geç saatlere dek uyanık kalıp yetişkinlerin anlattığı hikâyeleri dinlemeye izin vardı. Ağzınızda orman meyvelerinin tadıyla uyuyakaldığınızda biri sizi yatağa taşıyordu. Ne mutlu bir hayat! Yalınayak çamurun içinde dikelmek. Ağaçlardan o yumuşak örtüye düşmek. Sonra tekrar ağaçlara tırmanmak. Bir daha, bir daha, hiç durmadan. Orada kadınlar vardı, tarlalarda çalışırken bakmaya utandığım genç ve güçlü kadınlar. Kaç yaşlarındaydım bu düşünceler aklıma düştüğünde, bir çocuğa ait olamayacak bu düşünceler! Ah evet, yaramaz, yanakları al al kızlar saklandıkları yerden bana seslenmeye başlamışlardı bile! Bulduğum her şeyi tekrar tekrar toplayıp atarak yavaş yavaş yürüyordum. Koyun sürüleri. Toprakta tekerlek izleri. Genciyle yaşlısıyla göçebe falcılar, geleceği anlatmak ticarette pek talep görmediğinden inciler ve kerametli bitki kökleri de satıyorlardı. Bir akordeonun siyah beyaz ilk tuşları. Mavi mendiller, aşkın rengi. Yine gel, seni düşünüyorum. Sonrasında Almanlar çıkıp geldi. Parayı bırakıp sabunu ve kibrit çöplerini götürdüler beraberlerinde. Ölüm geldi ve artık bunu açıklayabilecek kimseler yoktu. Halen hayatta olan yaşlılar konuşmaz olmuştu. Yatağa düşenler bir daha kalkamıyordu yataktan. Şarkı söylenmişse bile sadece düşüncelerde gizlice söylenmişti. Kutsal figürlerin resimlerinin önünde çoktandır mum yakılmıyordu. Sevgi birbirinin elini ısıtmaktan ibaretti. Kimse Leningard dışına çıkamıyor, kimse Leningrad’a giremiyordu. Açlığa mahkûm bir kent. En güvenli yer Sibirya’ydı, hâlâ da öyle.



Diğer Kitaplarımız

bottom of page
OSZAR »